ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

SEFER-NÂME-Î HASRETÎ BEY

Yrd. Doç. Dr. Mustafa ERDOĞAN

Ahi Evran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi,

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

CBÜSOSYAI. BİLİMLER DERGİSİ    Yıl: 2011 Cilt :9 Savı :2

ÖZET

Klasik Türk edebiyatının yaygın nazım şekillerinden biri olan mesnevi, daha çok uzun soluklu ve tahkiyevi konuları işlemede kullanıldığı gibi, kimi zaman kısa, yerel konuları anlatmada da kullanılmıştır. Bu yazıda üzerinde durulacak olan Sefer-nâme, bahsedilen ikinci gruba dâhil edilebilecek bir metindir. Sefer-nâme, mesnevi nazım şekli He yazılmış, 87 beyitten meydana gelen, nasihat-nâme türüne örnek olabilecek bir eserdir. Manzumede, gaza amacıyla evinden çıkan/çıkacak olan bir Osm anlı insanına öğütler ve tavsiyeleryer almaktadır. Eser biryönüyle edebi ve dini iken, diğer bir açıdan da sosyal hayatla alakalıdır. Çünkü eserde o devrin halk inanç ve âdetleri, günlükhayatta kullanılan aletler gibi doğrudan halkın hayatıyla ilgili pek çok unsur bulunmaktadır. Dolayısıyla eser kısmen sıradan bir Osmanlı insanının hayatına ışık tutmaktadır. Telif tarihi belli olmayan Sefer-nâme’nin şairi olan Hasreti Beg hakkındaki bilgiler net değildir. Eser, XVIII. yüzyılın sonu ile XIX. yüzyılın başında yaşayan Diyarbakır! Hasreti’ye ait olabileceği gibi, aynı mahlası kullanan başka bir şaire de ait olabilir. Yazıda, önce Hasreti’nin kimliği üzerinde durulmuş, daha sonra Sefer-nâme hakkında bilgi verilmiş, en son da eserin çevriyazılı metni istifadeye sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Mesnevi, nasihat-nâme, Hasreti, Sefer-nâme

HASRETÎ BEY’S SEFER-NÂME ABSTRACT

Classical Turkish literature, poetry, which is a common mesnevi, more longterm, as used in processing tahkiyevi issues, sometimes short, has also been used in explaining the local issues. In this article we will focus on the Sefer-name, mentioned in a text that can be included into the second group. Sefer-name, form of poetry written in mesnevi, 87 beyitten occurred, the sample may be nasihat-name type of a monument. Poetry, from his home in order to gas / advice and recommendations that would include the people of the Ottoman Empire. While some aspects of literary and religious works, the other in a way relevant to the social life. Because eserde folk beliefs and customs of that era, such as tools used in daily life, there are many elements directly related to the life of the people. Thus, an ordinary part of work sheds light on the life of the Ottoman people. Departure date is not certain copyright-nâme'nin poet is not clear that information about Hasreti Beg. Works, XVIII. With the end of the XIX century, may have belonged to at the beginning of the century, such as living Hasreti ofDiyarbakir, a

poet who uses the alias can belong to the same. Uıe article focused on the identity of Hasreti ago, then-name given information about the Sefer-nâme, the utilization of the latest text of the work presented transcription.

Keywords: Mesnevi, nasihat-name, Hasreti, Sefer-nâme.

Giriş

Klasik Türk edebiyatı nazım şekillerinden biri olan mesnevînin, çoğunlukla tahkiye esasına dayalı ve uzun soluklu eserlerde kullanıldığı bilinen bir husustur. Her beytin kendi içinde kafiyelenmesi kolaylığa sebep olduğundan mesnevî, Türk edebiyatının en çok kullanılan nazım şekillerinden birisi olmuştur. Bununla birlikte, ilgili nazım şeklinin kimi zaman tahkiyeli ya da uzun soluklu olmayan manzûmelerde de kullanıldığı malûmdur. İşte bu yazıda üzerinde durulacak olan Sefer-nâme isimli eser de bu tarzda bir mesnevîdir.

Bu yazıda incelenecek ve metni verilecek olan Sefer-nâme, beyitlerle ve mesnevî nazım şekliyle yazılmış olması, vezin, kafiye yapısı, pend-nâme türüne örnek olması gibi yönleriyle eski Türk edebiyatının inceleme alanı içinde değerlendirilebilir. Muhtevasına dikkat edildiğinde ise; halk inanç ve âdetleri, günlük hayatta kullanılan aletler gibi doğrudan halkın hayatıyla ilgili pek çok unsurun bulunduğu görülecektir. Ayrıca eserde, eski Türkçeye âit ya da kullanımdan düşmüş dil unsurları, değişik ve ilginç kelimeler geçmektedir. Bu yönleriyle Sefer-nâme halk edebiyatı yahut Türk dili çalışmalarına da pencereler açan bir niteliktedir.

Bu çalışmada öncelikle Sefer-nâme'nin şairi Hasretî üzerinde durulacak, ardından eserin şekil ve muhteva özelliklerinden bahsedilecek, en son da eserin çevriyazılı metni sunulacaktır.

Hasretî’nin Kimliği Üzerine

İncelenen Sefer-nâme isimli eserin başlığı “Sefer-nâme-i Manzûm Hasretî Beg Sellemehu’llah” şeklindedir. Ayrıca eserin en son beytinde de “Hasretî” mahlası geçmektedir. Bunlardan Sefer-nâme'nin Hasretî mahlaslı bir şaire ait olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bunun yanında başlıkta geçen “bey” kelimesinden Hasretî’nin önde gelen ve tanınan birisi olduğunu, “sellemehu’llah” (Allah selamet versin) ifadesinden de manzûmenin şair hayatta iken yazıldığını çıkartmak mümkündür. Eserde şairle ilgili başka bir bilgi ve ipucu yoktur. Manzûmenin sahibi olan Hasretî kimdir, ne zaman yaşamıştır, gibi sorulara cevap bulmak ve şairin kimliğini tespit etmek için kaynaklara bakıldığında, muhtelif kaynaklarda bu mahlası kullanan iki farklı şairin kayıtlı olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi ile ilgili en fazla ve derli toplu bilgiyi Ali Emîrî Efendi vermektedir. Ali Emîrî, Tezkire-i Şu’arâ-yı Amid isimli eserinde, bu şairden uzunca bahsetmiş ve bir gazelini örnek olarak yazmıştır. Özetle ifade edilecek olursa, bu esere göre Hasretî, Diyarbakırlı ümmî şairlerin önde gelenlerinden olup 1190 (1776) yılında doğmuştur. Doğuştan gelen yeteneğiyle, gençlik yıllarından itibaren nükteli ve manzûm sözler söylemeye başlayan Hasretî, önceleri kahveci çıraklığı yaparak hayatını kazanmış, daha sonra kendisi de kahvehâne açarak işlettirmiştir. Onun kahvehanesinin iyi

hizmeti sebebiyle rağbet görmesinden başka, özellikle kış akşamları Ebû Müslim, Seyyid Battal Gazi Hikâyesi gibi hikâyelerin, Kan Kalesi Destanı gibi destanların okunduğu bir mekân olduğu ifade edilmektedir. Ali Emîrî’ye göre zamanla birkaç kahvehâne daha açan ve bu yolla epeyce para da kazanan Hasretî, 1231 (1815/1816) yılı civarında kırk yaşlarında iken vefat etmiştir. Diyarbakırlı şairler Câmî, Cedîdî ve Hadîdî ile latifeleri olan Hasretî’nin bazı şiir mecmualarında eserleri bulunduğu nakledilmektedir (Ali Emîrî, 1328, 1/215-216). Ali Emîrî, Esâmî-i Şu’arâ-yı Amidisimli eserinde de aynı bilgileri özet olarak vermekte ve şairin bir beytini nakletmektedir (Ali Emîrî Efendi, 2003, 17). Diğer kaynaklardaki bilgiler umûmiyetle bunların tekrarı şeklindedir (Tuman, 2001, I/193; Beysanoğlu, 1957, I/285; Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 1981, 4/138).

Hasretî mahlasını kullanan ikinci kişi ise bir Bektaşî şairidir. XIX. asrın ilk yarısında yaşadığı eldeki şiirlerinden anlaşılan bu şairin şiirlerinin Bektaşî geleneğine uygun olduğu nakledilmektedir (Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 1981, 4/138). Bu Hasretî, aynı asır şairlerinden Hızrî’nin Şairnâme’sinde “Hasretî Revnakî Sadâyî Aşkî” ve “Öğretdi erbâb-ı kenzi Hasretî” şeklinde iki farklı yerde anılmaktadır (Kaya, 1990, 34, 35). Bu şairle ilgili elde başka bilgi mevcut değildir.

Üzerinde durulan Sefer-nâme başlıklı manzûmenin kime ait olduğu konusunda şimdilik net bir söz söylemek mümkün değildir. Eserin Bektaşî Hasretî’ye ait olması çok zayıf bir ihtimal gibi görünmektedir. Çünkü manzûmede Bektaşîliği çağrıştıran bir ifade olmadığı gibi, tam tersine kimi zaman gayet zâhidâne söyleyişlerin bulunduğu görülmektedir. Diğer taraftan Diyarbakırlı Hasretî’ye aidiyeti de kesin değildir. Çünkü buna dair net bir delil olmadığı gibi, manzûmenin başında şair için kullanılan “Bey” sıfatı da bu noktada dikkati çekmektedir. Diyarbakırlı Hasretî esnaftan, kahvecilik yapmış biridir. Böyle birisi için ilgili kelimenin kullanılması ne kadar mümkündür bilemiyoruz. Manzûme, Diyarbakırlı Hasretî’ye ait olabileceği gibi, bu şairlerin dışında, kaynaklarda bahsedilmeyen, başka bir kişiye ait olması da mümkündür1.

Sefer ve Sefer-nâme Üzerine

Bilindiği üzere sefer, Arapça bir kelime olup yolculuk, seyahat, mesafe kat etme; savaşa gitme; savaş; askerin savaş halinde ve savaşa hazır bulunması gibi manalara gelmektedir. Ayrıca Türkçede defa, kere, nöbet anlamlarında da kullanılmaktadır ([Ahterî Mustafa Efendi], 1310, 403; Ş[emseddin] Sami, 1312, 724-725; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, 1985, 865). İnsanoğlunun gerek maddî, gerekse manevî anlamda dünyada hep bir sefer halinde bulunduğu söylenebilir. İnsanın dünya macerasında yolculuk çok önemli bir yer tutmaktadır. Maddî anlamdaki kısa ya da uzun mesafeli bir yerlere gidiş gelişler, yolculuklar bir tarafa; bazı mutasavvıflara göre insanın seferi ruhların yaratılışı ile başlamıştır. Ruhlar âleminden, ezel meclisinden başlayan, anne rahmi ve dünya hayatı ile devam eden bu yolculuk, kabir ve âhiret hayatına uzanacaktır. Bir kısım mutasavvıflara göre ise, âlem-i kitmandan çıkışla başlayan insanoğlunun serüveni, vahdet-i Îlahiyeye ulaşıncaya kadar sürecektir. Mehmet Zeki Pakalın tarafından yazılan Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğünde sefer ve seferle ilgili deyim ve terimler uzun uzun anlatılmaktadır (1993, 111/139-142). Bu eserde sefer için şunlar söylenmektedir: “Lügat manası yolculuk demek olan sefer, sofiye ıstılahı olarak mukayyetten mutlaka seyir, daha açık bir ifade ile kalbin Hakk’a teveccühüdür. Buna seyr-i ilallah denilir. Sofiyeye göre bu; kâmil insana ancak cezbe ile nasip olabilir...” Aynı eserde İsmail Ankaravî’nin Minhacü’l-Fukarâ'’sından sefer hakkındaki şu bilgiler nakledilmektedir: “Sefere anın için sefer dediler ki ahlâkı isfâr eyler [boşaltır, temizler] ve iyi huy izharına sebep olur. Ey ahî (kardeş) bilgil ki sefer iki kısımdır: Biri sûrîdir ve biri dahi mânevidir. Asıl ehlullah katında (yanında) makbul ve maksut olan sefer sefer-i mânevîdir. Amma sefer-i sûrîde dahi çok fâideler vardır. Cümleden biri nefis me’lûfât ve mahzûzâtından (alıştığından ve hazzettiğinden) münkatı’ olur [kesilir] ve şerbet-i firâk-ı yârân ve hullânı çeşîde kılur [dost ve sevdiklerinden ayrılık şerbetini tadar]. Bu sıfatla min vechin lezzet-i fenâyı bulur ve mevte müstait [ölüme kabiliyetli (hazırlıklı) ] olur ve bir fâide dahi budur ki gariblik sıfatıyla muttasıf olur (ve tuba li’l-gurebâ) [ne mutlu

o gariplere (hadis-i şerif)] saadetin bulur ve bir fâidesi dahi budur ki sıfat-ı hamûli (dayanaklılığı) iras eyler ve hamûl ve bî-nâm olmak ise tarikat-ı evliyanın en büyük rüknüdür.” (Pakalın, 1993, III/139, 140).

Üzerinde durulan Sefer-nâme'de ise, bu yolculukların dışında, sıradan bir Osmanlı insanının gaza maksadıyla bir yerden başka bir yere yaptığı yolculuk etraflı bir biçimde anlatılmaktadır. Aslında geçmişte ulaşım araçlarının yetersizliği ve yavaşlığı, bu yüzden savaş, hac vb. sebeplerle yapılan kimi yolculukların aylar yıllar aldığı, bu yolculuklar sırasında ne kadar sıkıntılar çekildiği düşünülürse, eski toplum hayatında seferin ne kadar önemli bir kelime olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Tabii ki bu seferlerin çeşitli şekillerde edebî eserlere yansıması kaçınılmaz olduğu gibi2, seferle ilgili çeşitli inanışların, âdetlerin de ortaya çıkması ve bunların edebî eserlerde işlenmesi de gayet

normaldir3. İşte üzerinde durulan Sefer-nâme de bunlardan biridir.

Sefer-nâme genel çerçevesiyle, eski Türk edebiyatında yaygın birer tür olan seyahat-nâme ve sefaret-nâmelere benzemektedir. Ancak ayrıntılı olarak incelendiğinde onlardan farklı olduğu görülmektedir. Seyahat-nâmelerde umûmî anlamıyla gezi ve bu gezilerin izlenimleri, sefaret-nâmelerde Osmanlı Devleti’nin dış ülkelere gönderdiği sefirlerin hatıraları ve kimi zaman yazdıkları resmî raporlar söz konusudur. Tarafımızdan incelenen Sefer-nâme1 de ise bir Osmanlı insanının gaza maksadıyla bir yerden başka bir yere yaptığı yolculuk, bu sırada yapılması gerekenler, lüzumlu aletler vs. anlatılmakta, öğütler verilmektedir. Bu bakımdan Sefer-nâme, seyahat-nâme ve sefaret-nâmelerden ayrılmaktadır. Yine üzerinde durulan eserin gazavat-nâme, fetih-nâme gibi türlerle de bazı benzer noktaları varsa da doğrudan savaşın ahvalini anlatmaması yönüyle onlardan ayrılmaktadır. Diğer taraftan bu konunun bir tür sayılıp sayılamayacağı konusu daha sonra yapılacak araştırmalarla netleşecektir. Zamanla, yazıda üzerinde durulan Sefer-nâme ile aynı mevzu ve formatta başka eserler ortaya çıkarsa bunların ayrı bir tür sayılması mümkündür4.

Bu yazıda üzerinde durulacak olan Sefer-nâme, Ankara Milli Kütüphane’deki el yazması bir şiir mecmuasının içinde yer almaktadır (06 Mil

Yz A 1826/1, vr. 162b-163a). Yeşil mukavva ciltli ve 200x135 mm. ebatlarında olan mecmua, 294 varaktan meydana gelmiştir. Muhtelif satırda, talik ve nesih yazı ile yazılan eserin istinsah tarihi ve yeri, müstensihi, derleyicisi belli değildir (Eserle ilgili bilgi ve görüntü için bk. https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=85295 (Erişim Tarihi: 08/09/2011)).

Eser, mesnevî nazım şekliyle yazılmıştır ve 87 beyitten oluşmaktadır. Aruzun remel bahrinin fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün kalıbıyla söylenmiştir. Muhtevâ açısından değerlendirildiğinde, manzûmenin genel olarak bir nasihat-nâme olduğu görülmektedir. Sefere niyet edip yola çıkan bir gaziye nasihat edilmektedir. Geleneksel eserlerimizin hepsinde olduğu gibi, besmeleyle söze başlanan eserde; sefere niyet eden bir gazinin etrafında yol ve yolculuk, bunun öncesinde ve esnasında dikkat edilmesi gereken hususlar, yolculuğa çıkarken seçilecek zaman, yapılması gerekenler, yolculuk sırasında birlikte götürülmesi gereken malzemeler-vs. anlatılmakta, bu konularda okuyucuya bilgiler verilmekte ve tavsiyelerde bulunulmaktadır. Bu tavsiyelerden bazıları şunlardır:

Yola çıkmaya niyet edildiği zaman yolculuk sırasında gerekli olacak ihtiyaçlar hazırlanmalı, komşu ve akraba ile görüşülüp bir anlamda helâlleşilmeli, evdekiler Allah’a ısmarlanmalıdır. Eğer yola çıkacak kişinin üzerinde başkalarına ait altın, mal cinsinden emanet varsa bunlar sahiplerine ulaştırılmalıdır. Yola, fetih ve zaferin olması isteniyorsa perşembe günü çıkılmalıdır. Bu uğurlu günde Allah’a tevekkül edilerek ata binilmeli, ata binme sırasında ayak üzengiye konulurken, metindeki ifadesiyle Li’îlâff Kureyşin (Kureyş Suresi) okunmalıdır. Yola çıkan kişi hangi menzile varsa orada on kere Îhlas suresini okumalıdır. Cinlerden korku ve tehlike gelebileceği için akşamın başlangıcında sefere çıkılmamalıdır. Kış yaz, gece gündüz eğer yol şaşırılırsa sağ tarafa gidilmelidir. Yolcu daima Allah’ı zikretmeli, namazını ve duasını ihmal etmemelidir. Yola yalnız çıkılmamalı; âlim, tedbirli, şefkatli, cömert, değer bilecek ve hâldaş olacak biri ile yoldaş olunmalıdır. Yolda arkadaşını yalnız bırakıp giden kişiden sevgi ve bağlılık beklenmemeli, eğer temiz kalpli bir arkadaş bulunamazsa kişi Allah’a sığınmalıdır. Yolculuk öncesinde, yakında bulunan insanlar hoşnut edilmeli, herkesten dua istenmeli, anne ve babadan rıza dilenmelidir. Ayrıca yola çıkacak kişi yolda zarar görmemek için fakirlere de ihsanda bulunmalıdır. Bir gazi, sefer niyetiyle atına bindiğinde, o gün tekrar evine girmemeli, gideceği zaman durup namaz kılmalı, Allah’a yalvarmalı, sefere niyetlenip yola çıktığı anda Îhlâs suresini okumalıdır. Şeytanın onunla birlikte atına binip yük olmaması için besmelesiz atına binmemeli, yola çıkınca da Âyete’l-Kürsî’yi okumayı âdet edinmelidir. Gecenin yarısı geçince yola çıkılmalı, yola yakın konaklamaktan da çekinilmelidir. Sefere çıkan, yolda kimseye zorluk çıkarmamalı; yılanı, karıncayı bile incitmemelidir. Eğer sefere çıkanlar bir bölük olursa, birini kendilerine baş seçmelidirler. O topluluğun huzurlu olması için de baş seçtikleri kişinin her emrine uymaları gerekir. İnsan yoldaşına ne düşünürse, sonunda başına o gelir (Onun için kişi yoldaşına iyi düşünmelidir). Seher vaktinde, erkenden bineğine binip yola çıkan fakat dostlarına haber vermeyen kişiye yoldaş denmez.

Metinde kimi zaman doğrudan okuyucuya seslenilmekte, öğüt verilmektedir: Mutluluk ve gam sana yoldaş olsun, gözün bazen yaş bazen kanla dolsun. Allah dünyaya seni niçin gönderdi? Âhirete gidecek ne amelin var? Madem dünyadan gideceksin, (sırf dünya için) zahmet çekmek nasıl bir belâdır? Ölmeden önce nefsini öldür (Hadîs-i şerîfe telmih), burada bedenini süslemeyi bırak. Madem bunda (dünyada) kalır, insan bu bedeni ne yapar (yapsın), yine sevgiliye varan canı sevmek lazımdır. Eğer böyle olursa o insan kabrinde de yalnız olmaz. Üstüne rahmet yağmuru saçılır, (ona) cennet bahçelerinin meyveleri sunulur.

Hasretî, sipahi yola çıktığında ne gerektiğini söylemeye şöyle devam eder: Kepenek, çuka ki bunlar yeni olmalıdır. Yoksa kişi evini rehin bırakma pahasına bunları temin etmelidir. Eğer askerin gözü açık olursa, yolculuk da kolaylaşır. Asla aç kalmamak isteniyorsa, un ile tekne ve saç (birlikte) götürülmelidir. Beden onlarsız olamayacağından su ve ekmeğe de ihtiyaç vardır. Zırh, tolga (miğfer), sarık ve kalkan, ayrıca sadak (okluk), kolçak, ok ve yay (da olmalıdır). Oturulan yerde (mola yerinde) taze çörek, bazen tepside börek pişirilmelidir. Yağ ve bal fazlaca götürülmeli; nohudu, soğanı ete bolca salmalıdır. Ara sıra tatlı pâlûde gerekir, gülsuyu ile güzel olur. Fıtrata uygun dostlar olursa, nimet ve ekmek hakkını da bilirler. Genç sevgilin olursa o da güzel, çadır onun ile rağbet bulur. Sefere gerçi ateşten bir parça demişlerdir fakat bu yönüyle gül bahçesi olur. Kime bu güzellikler kısmet olursa gecesi kadir, gündüzü bayram olur. Yoksa bir gün ölüm aniden gelir ve malı, rızkı koyup terk edersin. Ey dost, bunda (dünyada) elinle ne verirsen, seninle giden odur. Ayık iken yürü, gafil olma, ölünce gönül uyansa bile ne faydası olur? Dünya malı için gam çekme, gözünde altınla toprak bir olsun. Nefsini tepeleyip canlan, (sana o) seher vaktinde binek olsun. Son anında iman yoldaşın olursa, o bütün varını, malını değer. (Senin için) naim cennetlerinin bahçesi açılır, cehennemin kapıları da kapanır. Rahat bir uyku uyuduğun zaman azap ve korku görmezsin. Daha ne gerektiğini dinle, gözünü aç: Çadır, tencere, ayrıca bakraç. Babanın bağ ile bostanını sat, birkaç iyi at edin. İnsan ve at için ne hazırlık yaparsan yeni olsun, böylece zorluk çekmezsin. Fenerle çakmak ve mum götür. Ateş yakmak isteyince iyi olur. Suntrâc (nalbantların at tırnağı kestiği âlet), nal ve çekiç götür. Kerpeten ve mıhı yanından hiç ayırma. Sıcak günler gelip eğer yaz olsa, akıllı (olan yine de) kürkünü yabana atmaz. Eğer hizmetkâr aşçılığı başarırsa yemeğin lezzetli olmasına çalışmalıdır. Her zaman pirinç aşı olmaz; bazen ekşi, bazen kebap pişirmelidir. (Yanında) bolca kuruyemiş götürmeli, yolda hoşafı her zaman pişirmelidir. Haftada bir baklava da pişirip ortaya getirmelidir. Bu nefis yiyecekler yine o canlar ile sohbet edilerek yenilmelidir. Onların teni pâlûde gibi tatlı ve taze; dudağı helva, sözü şeker gibi olmalıdır. Ancak insan bu düşünceyle zahmet çekmemelidir. Bu, binde birine kısmet olmaz. Çünkü (zaten) Hak insanı nimetlerle zengin etmiştir, can ve teni böyle izzetle tutup değerlendirmelidir. Hasretî, manzûmesinin son beytinde öğütlerini duyanların bunları uygulamasını isteyerek sözünü tamamlar.

Manzûmede eski Türk toplum hayatında yaygın olan kimi inanışlara da yer verilmektedir. Bunlardan bazılarının dini kaynaklı olduğu malumdur: Perşembe gününün uğurlu sayılması ve o gün yola çıkılması, atın üzengisine ayak konulurken Li’îlâff okunması, cinlerden korunmak için akşamın başlangıcında yola çıkılmaması, yol şaşırılırsa sağ tarafın tercih edilmesi, mümkün olduğunca yalnız yola çıkılmaması, gaza niyetiyle ata binildiğinde bir daha geri dönülmemesi, şeytanın ata yolcuyla binip yük olmaması için ata besmelesiz binilmemesi, yolculuk sırasında yola yakın konaklanılmaması gibi.

Genel olarak değerlendirildiğinde, Sefer-nâme’nin çok yüksek bir edebî seviyeye sahip olduğunu söylemek zordur. Onda edebî, sanatsal söyleyişten çok, Osmanlı devrinde yaşayan sıradan halk tabakasından birinin sefere çıkacak olanlara tavsiyeleri, nasihatları bulunmaktadır. Kısmen didaktik nitelikteki bu tavsiye ve öğütler umûmiyetle dînî kaynaklı ya da sosyal hayatla ilgilidir. Yer yer âyet ve hadislerden yararlanılmıştır. Konu edebî sanatlara boğulmadan, doğrudan ve basit bir tarzda anlatılmıştır. Bununla birlikte manzûmede,

Teni neyler kişi çün bunda kalur Canı sev kim yine canana varur (45)5

Bunda ne virür iseıj elüq ile Oldur ey dost giden senüq ile (62) beyitlerinde olduğu gibi, kısmen başarılı, samimi söyleyişlere de rastlanmaktadır. Şairin asıl maksadı sanat yapmak olmasa da metinde kimi zaman edebî sanatlardan da yararlanıldığı görülmektedir. Örneğin Sefere bir kişi çün cazm eyler Hanesi hal diliyle igiler (7) beytinde teşhis sanatının kullanıldığı görülmektedir. Yine iktibas ve cinas da metinde yer verilen sanatlardandır. bakrac-ac (69), şat-at (70), işide-iş ide (86) gibi.

Metinde geçen ve dil, kültür açısından bize ilginç gelen bazı kelimeler ise şunlardır: kogşı (komşu) (3), esenleş- (vedalaşmak, helâlleşmek) (3), kankı (hangi) (10), nöker (hizmetçi) (18), iriserdür (erecektir, ulaşacaktır) (18), kande (nerede) (23), ata (baba) (24), bile (birlikte) (30), şan- (düşünmek) (39), geliser (gelecektir) (39), ögdin (önce) (44), oturak (oturulan yer) (55), aşşı (fayda) (64), yapıl- (kapanmak) (68), kısac (kıskaç, kerpeten) (74), uşlu (akıllı) (75), ıssı (sıcak) (75).

Şimdi Sefer-nâme'nin çevriyazılı metnini ilgililerin istifadesine arz ediyoruz.

SEFER-NÂME-Î MANZUM HASRETİ BEG SELLEMEHU’LLÂH

[fe ilatün fe ilatün fe ilün]

1    Nâm-ı Hak’la sözi bünyâd idelüm Dâ’imâ Rabb’ümüzi yâd idelüm

2    Y ola çıkmağa idicek n iyyet Bitüre evde ne olsa hacet

3    Dahı kogşı vü karâ’ible ol an Var esenleş yola oldUkda revân

4    Evde kalanları ey şâhib-i râh Hakk’a işmarla kamusın her gâh

5    Ger emânet ola sende zer ü mâl Anı şâhiblerine kıl îşâl

6    Rüz-ı pencşenbe ola cazm-i sefer Tâ ki anda ola feth ile zafer

7    Sefere bir kişi çün cazm eyler Hânesi hâl diliyle igiler

8    İde Allah’a tevekkül ol dem Rüz-ı sa'd içre ura rahşa kadem

9    Hem Li ’ilafi Kureyşin6 okıya Çün üzengüye ayağını koya

10    Kankı menzilde ki varsag ey hâş Eyle on kere tilâvet İhlâş7

11    İbtidâsında şebüıj itme sefer Cinniden şâyed ola havf u hatar

12    Yagılursag yolugışağ yağa var Ger kış u yaz ola ger leyl ü nehâr

Dilese görmeye ol yolda melal Eylesün eklini kendüye helal

Zikr-i Hak ola dilinde da’im Ola evrad u şalata ka’im

Birine na-geh ecel irüp öle Dahı biri ikisi şahid ola

‘Âlim ola dahı ehl -i tedbîr Müşfik u ehl-i seha dahı dilîr

Sefer üzre nice gerek yoldaş Bile kadrini vü ola haldaş

Nökerin yoldaşui] iden idM İriserdür aqa dahı o melal

Ummasın ol kişiden mihr ü vefa Ki geçile gide koya tenha

Nîk-sîret bulımazsag hem-rah Var heman Halıkugı eyle penah

‘Âleme eyle nazar ‘ibret ile Nice mahlûk durur hikmet ile

Gazi olana sefer olsa naşîb Bu misal üzre gerekdür tertîb

Zîr-i destüg olıcak hoşnûdug Gidesin kande ise makşûdug

Cümleden himmet ile iste du‘a Ata ile anadan dile rıza

Döstug gâ’ib iken eyle du‘a Ki karışmaz o du‘a içre riya

Fukaraya dahı eyle ihsan Ki dahı görmeyesin yolda ziyan

27    Çünki gazi atına ola süvar Evine girmeye ol gün tekrar

28    Gidecek vakt durup kıla namaz İde Mevla’sına enva‘ -ı niyaz

29    Sefere niyyet idüp ola revan İde İhlaş’ı tilavet ol an

30    Besmelesüz atuga olma süvar Ta ki şeytân bile ki olmaya bar

31    Çıkıcak yola sen ‘adet idesin Âyete’l-kürsi tilavet idesin

32    Gicenüg nışfi geçicek sefer it Konmadan yola yakın hem hazer it

33    Dîn içün şol kişi kim itdi gaza Huld uçmagı olur aqa seza

34    Kimseye itmeye hergiz zûrı Yolda incitmeye mar u mûrı

35    Yoldaşug saqa gerek ola çehar Ol zaman kim idesin terk-i diyar

36    Bir bölük olsa eger ehl-i sefer İdeler birini kendülere ser

37    Cümle emrine anuq ram olalar

Ol cema‘at kamu aram olalar

38    Ola mı sağa o hem-reh yarug Ki ayardup aqa hıdmetkarug

39    Kişi her ne şana yoldaşına ‘Âkıbet ol geliser başına

40    Dime yoldaş aqa kim vakt-i seher Bine yaranına itmeye haber

41    Şadi vü gam sa ga yoldaş olsun Geh gözüg kan u gehi yaş tolsun

42    Neye gönderdi Huda dünyaya Ne ‘amel var gidecek ‘ukbaya

[vr. 163a]

43    Çünki dünyadan idesin rıhlet Ne beladur ki çekersin zahmet

44    Nefsügi öldür ölmeden ögdin Bedenüg eyleme bunda tezyîn

45    Teni neyler kişi çün bunda kalur Canı sev kim yine canana varur

46    Eger olur ise anda hem-ta Yüri kabrügde degülsin tenha

47    Şaçıla üstüge rahmet matan Şunula bag-ı cinanug semeri

48    Çün sipahî sefere ola revan Ne gerekdür ideyin saga beyan

49    Kepenek hem çuka cümle ola nev Yogısa hane gi var eyle girev

50    Gözi açık ger olursa nökerüg Saga asan geliserdür seferüg

51    Olmamak diler iseg hergiz ac Un ile tekne götür hem bir sac

52    Âba nana(?) oldı dahı hacet Beden ansuz olımazmış rahat

53    Cebe vü tolga sarık hem kalkan Şadak u kolçak u tîr ü k eman

54    Dahı çanta(?) ile tıraş torba Eksük olmaya et ile şorba

55    Oturakda bişüre taze çörek

Gâhice eyleye tepside börek

56    Yağ u balı götüre vâfir ol Nohudı şoğanı lahma şala bol

57    Tatlu pâlüde gerek ahyânâ Âb-ı verd ile hem olur ra'nâ

58    Ola hem tab'a muvâfık yârân Bileler ni'met ile hem hak-ı nân

59    Körpe mahbübug olursa o da hüb Çadur anug ile olur merğüb

60    Sefere ger didiler kıt'a-i nâr Saga bu vech ile olur gül-zâr

61    Kime olur bu nefâyis rüzî Şebi kadr oldı vü bayram rüzı

62    Yohsa agsuz irişür bir gün merg Mâl u rızkı koyup idersin terk

63    Bunda ne virür iseg elüg ile Oldur ey dost giden senüg ile

64    Ayık iken yüri olma ğâfil Ölicek aşşı ne ger uyana dil

65    Mâl-i dünyâ içün ol[m]a ğam-nâk Gözüge zer ile yeksân ola hâk

66    Depele nefsügi ol cân-perver Saga merkep ola tâ vakt-i sefer

67    Sog dem îmân olur ise yârüg Deger ol mâ-meleküg hem varug

68    Açıla ravza-i cennât-ı na'îm Yapıla görmeyesin bâb-ı cahîm

69    Vir kaçan râhat ile bir uyhu Görmeyisersin ‘azâb u korhu

Çadır u tencere dahı bakrac Digle dahı ne gerekdür gözüg ac

Pederüg bag ile bustanını şat İdinigör bir iki üç eyü at

At içün âdem içün her rahtı Yegi it çekmeyesin ta sahtı

Mûm götür fener ile çakmak Hûbdur isteyicek od yakmak

Şuntrac u na‘l götür dahı çekiç Kısac u mîhi yanugdan koma hiç

Issı günler gelüp olsa ger yaz Uşlu kürkini yabana atmaz

Aşcılık ger başarırısa gulam Cehd kılsun ola lezzetlü ta'am

Dahı birinc aşı olmaya her an Gah ekşi bişüre geh biryan

Götüre kuru yemişler bisyar Bişüre yolda hoş -abı her bar

Baklava dahı gerek haftada bir Bişürüp ortaya gelsün har

Bu nefayis yine ol canlar ile Da’ima şohbet idüp anlar ile

Teni palûde gibi hem ola ter Lebi helva ola sözi sükker

Yüri bu fikr ile çekme zahmet Bigde birine bu olmaz kısmet

Çünki Hak ni'met ile kıldı ganî Böyle tut ‘izzet ile can u teni

84    Zabt iderler anı beytü’l-male Kim ola ide senügçün nale

85    Varisüg virse senügçün zer ü sîm Hurdı kendüye olısar teslîm

86    Nice bir uzadalum böyle kelam Sözi hatm eyleyelüm bunda tamam

87    Hasreti kim ki bu pendi işide ‘Âmil olup bu rumûzı iş ide

KAYNAKLAR

[Ahterî Mustafa Efendi] (1310), Ahterî-i Kebîr, Matbaa-i Âmire, İstanbul.

Ali Emîrî (1328), Tezkire-i Şu’arâ-yı Amid, C. 1, Matbaa-i Âmidî, Dersaâdet.

Ali Emîrî Efendi (2003), Esâmî-i Şu’arâ-yı Amid, Haz. Galip Güner-Nurhan Güner, Anıl Matbaa ve Ciltevi, Ankara.

BEYSANOĞLU, Şevket (1957), Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, C. I, İstanbul.

DOĞAN, Muhammet Nur (2006), “Yolculuk Metaforu Bağlamında Klasik Şiiri Anlamak, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, Yıl 7, S. 77-78, Temmuz-Ağustos, s. 47-57.

https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=85295 (Erişim Tarihi: 08/09/2011).

İPEKTEN, Haluk-vd. (1988), Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.

KAYA, Doğan (1990), Şairnâmeler, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları, Ankara.

Kur’ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli (2006), Haz. Hayrettin Karaman-vd., TDV Yayınları, Ankara.

MADEN, Sedat (2008), Türk Edebiyatında Seyahatnâmeler ve Gezi Yazıları, Atatürk Üniversitesi, TürkiyatAraştırmalanDergisi, S. 37, Erzurum, s. 147-158.

Mecmua-iEşâr(yazma), 06 Mil Yz. A 805.

ONAY, Ahmet Talât (1992), Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, Haz. Cemal Kurnaz, TDV Yayınları, Ankara.

Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat (1985), Haz. Abdullah Yeğin-vd., Türdav Yayınları, İstanbul.

PAKALIN, Mehmet Zeki (1993), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB Yayınları, 3 C., İstanbul.

Sefer-nâme-iManzûm HasretiBeg Sellemehu’llah (yazma), 06 Mil Yz A 1826, 162b-163a.

SOLMAZ, Süleyman (2005), “Divan Şiirinde Sefer”, Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 17 (Bahar) , s. 133-145.

Ş[emseddin] Sami (1989), Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul. Şeyhülislam Mehmed Esad Efendi (1999), Lehcetü’l-Lügat, Haz. H. Ahmet Kırkkılıç, TDK Yayınları, Ankara.

TÖRENEK, Mehmet (2005), “Yol ve Yolculuk Benzetmeleri Bağlamında Şiirimizde Ölüm”, Atatürk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 28, Erzurum, (Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu Özel Sayısı), s. 129143.

TUMAN, Mehmet Nail (2001), Tuhfe-i Nâilî Divân Şairlerinin Muhtasar Biyografileri I, Haz. Cemâl Kurnaz-Mustafa Tatçı, Bizim Büro Yayınları, Ankara.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1981), Dergâh Yayınları, C. 4, İstanbul.

ÜSTÜNER, Ahmet (2005), Yusuf Paşa’nın Sefer-nâmesi, Selçuk Üniversitesi, SBE, İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya.

Yeni Tarama Sözlüğü(1983), Düzenleyen: Cem Dilçin, TDK Yayınları,

Ankara.


1

Nitekim bazı klasik şiir mecmualarında Hasretî mahlaslı şiirler bulunmaktadır ki ilgili şiirlerin de yukarıda bahsedilen şairlere aitliği şüphelidir. Mesela, 06 Mil Yz. A 805 nolu Mecmua-i Eş ’âf da (vr. 4a) bulunan Hasretî mahlaslı bir gazelin yukarıda bahsedilen şairlere ait olmadığını sanıyoruz. Bunların dışında kaynaklarda Senendac doğumlu Hasret (ö. 1829) mahlaslı bir şair de geçmektedir (Tuman, 2001, 1/192; Îpekten-vd., 1988, 189-190). Ayrıca Doğan Kaya’nın Şaırnâmeler isimli eserinde; 20. yüzyıl âşıklarından 1929 Kars-Încesu doğumlu, Sadi Değer’in de Hasretî mahlasını kullandığı bilgisi verilmektedir ki bu kişinin de Sefer-nâme ile ilgisinin olamayacağı aşikardır (Kaya, 1990, 48).

2

Edebiyat, yol ve yolculuk kavramlarıyla ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Bunlardan bazıları şu şekildedir: Doğan, 2006, 47-57; Solmaz, 2005, 133-145; Maden, 2008, 147-158; Törenek, 2005, 129-143.

3

   Mesela eskiden, ay akrep burcuna girdiği zaman yola çıkmanın uğurlu olmadığına inanılırmış. Ahmed Paşa bu inanışı, “Ey dil ruh u zülfün görüp terkimiz urma/Çıkma sefere k’oldu mehin menzili akrep” şeklinde ifade etmektedir. Yani, ey gönül, o güzelin yanağıyla saçını görüp bizi terk etme. Ayın menzili akrep burcu oldu, sefere çıkma. Yahut ay gibi yüzüne akrep gibi saçı düşmüş, sen bunları görüp sevgiliye doğru meyletme. Çünkü ay akrep burcundayken sefer uğursuzdur. Sofyalı Hazanî’nin şu beytinde ise yola çıkmak için uğurlu vaktin beklendiği söylenmektedir: “Bu misâfir-hâneden göçmek gerek lîkin henüz/Nahsdur eyyâmumuz bir sa’d-sâat bekleriz” Yani bu misafirhâneden (dünyadan) göçmek gerek, lakin henüz vaktimiz uğursuzdur, (göçmek için) uğurlu bir saat bekleriz. Bilgi için bk. Onay, 1992, 365.

4

   Tarafımızdan www.yazmalar.gov.tr adresinde yapılan taramada “Sefer-nâme” ismiyle kayıtlı bazı eserler çıkmakla birlikte bunların daha çok tarih konulu eserler oldukları dikkati çekmektedir. Bu tarama sonucunda çıkan eserler şunlardır: Ahmed Şabrî b. Ebûl-Fazl Galâtalı, Sefer-nâme, 06 Mil Yz A 4627/1, 1b-37b vr.; Emnî Mehmed Bey (ö. 1750), Sefer-nâme, Topkapı Sarayı Müzesi Türkçe Yazmaları, H 1436, 50 vr; Ömer b. Mehmed, Sefer-nâme, Akademiya Navk Naradov Azii Enstitüsü Türkçe Yazmaları Moskova Rusya, Nu: B 325, 34 vr.; ?, Sefer-nâme, Akademiya Navk Naradov Azii Enstitüsü Türkçe Yazmaları Moskova Rusya, Nu: B 728, 236 vr.; Mehmed Esad Efendî (1786-1847), Sefer-nâme, Almanya Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları, Ms.or.oct.2439, 46 vr.; Resmî Ahmed b. İbrâhîm Giridî (ö. 1779), Sefer-nâme, Almanya Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları, Ms.or.quart 1676, 28 vr.; ?, Sefer-nâme, Fransa Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları, Schefer, 30 vr. Ayrıca müellifi meçhul, tam adı Sefer-nâme-i Serdar-ı Ekrem Yusuf Paşa olan ve Yusuf Paşa’nın 1788 yılındaki Avusturya üzerine olan seferini anlatan bir eser de bulunmaktadır. Eserin iki nüshası vardır: İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi TY 3254 (134 vr.) ve TY 9644 (55 vr.). Bu eserle ilgili bir çalışma için bk. Üstüner, 2005.

5

Parantez içinde verilen rakamlar, ilgili beytin yahut kelimenin eserin metninde kaçıncı beyitte geçtiğini göstermektedir.

6

   Kur’ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâlı, Haz. Hayrettin Karaman-vd., TDV Yayınları, Ankara, 2006, Sure no: 105.

7

   Kur’an-ı Kerim, Sure no: 112.